31 Mayıs 2008 Cumartesi

AB’de tarım reformu hazırlığı

Avrupa Birliği Komisyonu, yıllık 60 milyar dolardan fazla bir rakamla birliğin en büyük harcama kalemi olan Ortak Tarım Politikası için yeni öneriler açıklamaya hazırlanıyor.


Reform planlarında süt kotalarının 2015’e dek kalkması ve çiftçilere ürettikleri gıda miktarına göre değil, çevreye saygı, gıda güvenliği, hayvanların yaşadığı koşullar gibi kriterler üzerinden destekleme ödemeleri yapılması önerilerinin yer alması bekleniyor.

Büyük çiftliklere yapılan ödemelerin de azaltılacağı tahmin ediliyor. Buradan elde edilen tasarruf ise geleneksel aile çiftliklerinin desteklenmesini öngören yeni kırsal kalkınma politikasına aktarılacak.

İngiltere Maliye Bakanı Alistair Darling, AB’nin reformları daha da ileri götürerek çiftçilere yapılan tüm doğrudan ödemeleri kaldırması gerektiğini savundu. Ancak komisyonun tarımdan sorumlu üyesi Mariann Fischer Boel, bu önerinin uygulanmasının siyaseten imkansız olduğu görüşünde.

BBC Avrupa Editörü Mark Mardell de Boel’in büyük olasılıkla haklı olduğunu söylüyor. Mardell’e göre tarım sübvansiyonlarından en çok faydalanan ülke olan Fransa eski sistemin bazı unsurlarını devam ettirmek için büyük bir uğraş verecek. Mardell, bu konuda gelecek ay ve yıllarda birlik içinde yoğun tartışmaların yaşanacağını da belirtiyor.

Avrupa Komisyonu’nun yeni önerilerinin kabul edilmesi için 27 üye ülke ve Avrupa Parlamentosu’nun da onayı gerekiyor.

GIDA KRİZİ REFORMU GEREKLİ KILIYOR

Tarım politikasında reform isteyenler, dünyada gıda fiyatlarının arttığı bir dönemde Avrupalı çiftçilerin ekonomik açıdan güçlü olduğunu, bu yüzden değişime daha istekli olacağını savunuyor. Ayrıca bu krizin, tarım politikalarında reform gereğini bir kez daha ortaya koyduğunu belirtiyorlar.

Buna karşılık örneğin Fransızlar, gıda fiyatlarındaki artış yüzünden Mısır, Haiti, Meksika gibi ülkelerde çıkan isyanlara dikkat çekerek, tarım sübvansiyonlarının Avrupa’nın gıda güvenliği politikasının temel taşı olarak korunması gerektiğini söylüyor.

Tartışmalı bir tarım yasasının gündemde olduğu ABD’de de benzer tartışmalar var. Gelişmekte olan ülkeler ise bu tartışmaları kaygıyla izliyor ve zengin ülkelerin çiftçilerine destek vermesinin kendi rekabet şanslarını yok denecek kadar azalttığını vurguluyor.

27 Mayıs 2008 Salı

Organik Tarım Nedir?

Organik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Organik tarımın amacı; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Organik tarımın geçmişi 20.yüzyıla dayanmaktadır. Zira çevre bilinci ve ozon tabakasındaki incelme ve dünya geleceğinin tehlikeye girmesi gibi konular gündeme gelmiştir.

Önceleri çok çeşitli yöntemler ve teoriler geliştirilmiş, hatta bu yöntemlere astrolojik boyutlar katılarak ay ve yıldızların etkisini de üretime katan ekoller ortaya çıkmıştır. Tüm bu ekoller incelendiğinde görülen temel öğe; ekolojik dengenin korunarak, bitkisel ve hayvansal üretimin birlikte aile işletmeciliği şeklinde yapılması, dolayısıyla üretimden tüketime kısa devrelerin kurularak kendi kendine yeterliliğin sağlanmasıdır.

Bu özelliği nedeni ile 1. ve 2. Dünya savaşları arasında popüler olan organik tarım 1950 yılından sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin Marshall yardımı ile önemini yitirmiş, sağlanan ekonomik katkılar ve aşırı desteklemeler sonucu entansif tarım süratle yayılmış, makineleşme, kimyasal ilaç ve gübreler ile kimyasal katkı maddeleri kullanılmaya başlanılmıştır. 60’lı yılların sonunda Avrupa Topluluğu'nun uyguladığı tarımsal destekleme politikaları, 1970 de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi de bu gelişmeye katkıda bulunmuştur.

Ancak "Yeşil Devrim" olarak adlandırılan bu tarımsal üretim artışının dünyadaki açlık sorununa bir çözüm getirmediğini, aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını süratle bozduğunu gören kişi ve gruplar bu konuda araştırmalara başlamışlardır. Bu araştırmaların sonucunda bilim çevreleri ve sivil toplum örgütlerinin baskısıyla 1979 yılından itibaren DDT grubu pestisitlerin kullanımı A.B.D.'den başlayarak tüm dünyada yasaklanmıştır. Bu durumda organik tarım tekrar gündeme gelmiş, 1980 yılından sonrada tüketicilerin baskısıyla aile işletmeciliği şeklinden çıkarak ticari bir boyut kazanmıştır. ABD'de 0-2 yaş grubu çocuk mamalarının imalinde organik ürünlerin kullanılmasını zorunlu tutan yasanın da bu ticari boyuta katkısını belirtmek gerekir.

Organik ürünler ticarete konu olunca beraberinde kontrol ve sertifikasyona ilişkin yasal düzenlemeler gündeme gelmiştir. Avrupa'da önceleri her ülke kendine göre bazı düzenlemeler yapmış, daha sonra 24 Haziran 1991 tarihinde Avrupa Topluluğu içinde organik tarım faaliyetlerini düzenleyen 2092/91 sayılı yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Ülkemizde organik tarım faaliyetleri 1986 yılında Avrupa'daki gelişmelerden farklı şekilde, ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda, ihracata yönelik olarak başlamıştır. Önceleri ithalatçı ülkelerin bu konudaki mevzuatına uygun olarak yapılan üretim ve ihracata, 1991 yılından sonra Avrupa Topluluğunun yukarıda adı geçen Yönetmeliği doğrultusunda devam edilmiştir. Daha sonra 2092/ 91 sayılı yönetmeliğin 14 Ocak 1992 tarihinde yayımlanan 94 /92 sayılı ekinde; Avrupa Topluluğuna organik ürün ihraç edecek ülkelerin uymak zorunda olduğu hususlar ayrıntıları ile belirtilmiş ve ülkelerin kendi mevzuatlarını uygulamaya koymaları ve bu mevzuatın da dahil olduğu çeşitli teknik ve idari konuları içeren bir dosya ile Avrupa Topluluğuna başvurmaları zorunluluğu getirilmiştir.

Avrupa Topluluğu'ndaki bu gelişmelere uyum sağlamak üzere Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çeşitli kurum ve kuruluşların işbirliği ile Yönetmelik hazırlama çalışmalarına başlamış ve "Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik" 24.12. 1994 tarihli ve 22145 sayılı Resmi Gazete' de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmeliğin bazı maddelerinde uygulamada rastlanılan aksaklıkları gidermek ve organik tarım faaliyetleri sırasında yapılacak kusur ve hatalara karşı uygulanacak yaptırımların da yönetmelikte yer alması için, 29.06.1995 tarihli ve 22328 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik ile değişiklik yapılmıştır. Daha sonra 11.07.2002 tarihli ve 24812 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe girmiştir. Organik ürünlerin üretimi, tüketimi ve denetlenmesine dair kanun tasarısı Hükümetin acil eylem planı içerisinde yer almış ve 5262 sayılı “Organik Tarım Kanunu” 03.12.2004 tarihli ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Kanuna gereğince hazırlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” 10.06. 2005 tarihli ve 25841 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Organik Tarım Kanun ve Yönetmelik esaslarına göre üretilen bitkisel ve hayvansal tüm ürünler organik olarak değerlendirilir ve Yönetmelikte ayrıntıları verilen etiket ve özel organik tarım logosu ile pazarlanır.

"Avrupa Topluluğuna Organik Ürün İhraç Eden 3.Ülkeler" listesinde yer almak üzere de gerekli bilgileri içeren bir "Teknik Dosya" hazırlanarak öngörülen süre içinde Dışişleri Bakanlığı kanalıyla resmi başvuru yapılmıştır.

kaynak: tarim.gov.tr

25 Mayıs 2008 Pazar

Köykent



Köykent, Türkiye Cumhuriyeti'nin Köy Ensitüleri Projesi'nden sonraki en kapsamlı kırsal kalkınma projesinin adıdır. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 1969 yılı seçim bildirgesinde yer almış, daha sonra da bu dönemde kurulan Köy İşleri Bakanlığı tarafından benimsenerek geliştirilmiştir. Bakanlığın 1973 yılında yayımladığı raporda, köykent yaklaşımının amacı üç madde halinde özetlenmiştir:

  1. Az sayıda personel ve az yatırımla, en kısa zamanda kırsal kesim nüfusunun tüm gereksinmelerinin karşılanması,
  2. Hızlı nüfus artışının ortaya çıkardığı fazla nüfusun bir bölümü ile işsiz nüfusun köykentlerde iş olanaklarına kavuşturulması,
  3. Böylece, iş olanaklarına kavuşturulan kırsal nüfusun kentlere akımı sonucunda büyük kentler civarında oluşacak nüfus yığılmalarını engelleyerek, sağlıklı kentleşmenin sağlanması.

Bülent Ecevit, Köykentlerde köylerin değil, hizmetlerin, okulların ve sağlık ocaklarının birleştirileceğini, bir köyün kendi başına fabrika kuramayacağını ama biribirine yakın konumda olan ve emekleri, bilgileri ve maddi olanakları birleşen köykentler sayesinde, köylüler, verimli tarım işletmelerinin yanısıra, ortaklaşa sanayi işletmeleri de kurabileceklerini, kültür ve spor tesislerinden ortaklaşa yararlanabileceklerini, öylelikle kentlerin tüm olanaklarının köylere de ulaşmış olacağını belirtmiştir.

Köykentler ile, köylünün kalkınması ve kırsal alanların sınaileşmesi için zorunlu olan altyapı ve hizmetlerin köylülere daha kısa sürede ve daha düşük maliyetle sunulabilmesi, böylece, tarımsal sınaileşmenin altyapısının da hazırlanması amaçlanmıştır.

kaynak:vikipedi

Köykent Nedir?

Türkiye'de 35 bin 113 köy ve yaklaşık 45 bin mezra bulunmaktadır. Buna göre, nüfusumuzun yarıya yakınını köylüler oluşturmaktadır. Bu nedenle kalkınmanın köylerden başlatılması zorunludur.

Ancak, Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in çeşitli konuşmalarında dile getirdiği gibi, bu kadar çok ve dağınık olan yerleşim birimlerinin sorunlarını devletin tek tek çözmesi mümkün değildir.

Adına köy-kent dediğimiz proje ise köylü-devlet işbirliğiyle köyleri en kolay yoldan kalkındırmanın anahtarıdır.

Köy-kentler, birbirine ulaşım kolaylığı olan 5-10 köyün gücünün birleştirilmesiyle, yani köylülerin kendi aralarında kooperatifleşerek örgütlenmeleriyle kurulabilmektedir. Ecevit, bunu şöyle anlatmaktadır:

"Her köye okul kurulsa, sekizer sınıflı ilköğretim okullarına yeterli sayıda ve nitelikte öğretmen bulunamaz. Nitekim bulunamıyor.

Her köyde bir sağlık ocağı yapılsa, bu ocaklardan her birine doktor, hemşire, ebe, hastabakıcı, yeterli araç ve gereç veya lojman yetiştirilemez. Nitekim yetiştirilemiyor.

Her köye cankurtaran, her köye itfaiye sağlanamıyor. Hele 45 bin mezraya bu olanaklardan ve hizmetlerden hemen hiçbiri ulaştırılamaz. Nitekim ulaştırılamıyor. Bu sorun ancak 'köy-kentler' ve 'merkez köyler'le çözülebilir.

Ancak bu ikisi biribirinden farklıdır. Kimi yerlerde, özellikle terör tehlikesinin bulunduğu yörelerde, dağınık köyleri 'merkezî köy' çatısı altında birleştirmek gerekebilir. Buna özellikle köye dönüşün başladığı Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde yer yer gerek duyuluyor.

Fakat her yerde köyleri birleştirip yeni köyler kurmaya devletin gücü yetmeyeceği gibi, merkez köy uygulaması köylüyü tarlasından, bahçesinden uzak da düşürebilir.

Köy-kent uygulamasında ise köylüler yerinden yurdundan olmayacaktır.

Köy-kentlerde köyler değil, hizmetler birleştirilecek, okullar birleştirilecek, sağlık ocakları birleştirilecektir. Devletin katkıları ile köylülerin gücü birleştirilecektir.

Diyelim ki biribirine yakın beş veya on köy bir köy-kent oluşturdu... Bu köylerin her birine ayrı ayrı okullar kurulması yerine, köy-kent halkının uygun göreceği bir yerde bir tek büyük okul kurulacak.

Bu büyük okula köy çocukları otobüslerle ulaştırılacak; yeterince öğretmen sağlanabilecek; öğretmenlere konut sağlanabilecek; öğrenciler bilgisayardan ve her türlü çağdaş öğretim araç ve gereçlerinden yararlanabilecekler.

Her köye spor olanakları kurulabilir. Kitaplıklar kurulabilir. Çağdaş hayvancılık için ortak tesisler kurulabilir. Ama bir köy kendi başına fabrika kuramaz.

Birbirine komşu konumda olan; emeklerini, bilgilerini ve kooperatiflerini köy-kentlerde birleştiren köylüler ise verimli tarım veya hayvancılık işletmelerinin yanı sıra ortak sanayi işletmeleri de kurabilirler.

Nitekim Ordu’nun Mesudiye ilçesine bağlı 9 köyde başlatılan köy-kent uygulamasıyla yörenin orman ürünlerini değerlendiren bir fabrika köylülerin katkısıyla kuruldu. Köye dönüş de başladı.

Köy-kentlerle birlikte çarşılar oluşacak, her türlü işyerleri oluşacak, bankalar kurulabilecek, işsizlik azalacak ve giderek tümüyle ortadan kalkacak.

Böylece kısa sürede kentlerin tüm olanakları köylere de ulaşmış olacak.

Köy-kentler sayesinde kentlere akım azalacak ve köylüler bulundukları yerlerde kentlileşecekler.

Köylüler, kent uygarlığının, büyük kentlerin tüm nimetlerinden göçe zorlanmaksızın ve aile bağları sarsılıp kopmaksızın yararlanabilecekler.

Bazı büyük kentlerde işsizliğin veya kültür çatışmasının neden olduğu sorunlar da giderek sona erebilecek.

Köy-kentler kırsal alanda eğitimin düzeyini de yükseltecektir.

Köy-kent hareketi ile köylüyü ve bütün Türkiye’yi kalkındırmanın yolu açılmış olacaktır."

Sayın Ecevit'in yaklaşık 30 yıl önce gündeme getirdiği köy-kent projesi, eğer o yıllarda başlatılabilseydi;
- Köylerimiz kentleşme sürecine girecek, köylümüz de köyünde kentlileşecekti.
- Kentlerimizde çarpık yapılaşma olmayacaktı.
- Kentlerimiz, köylülerin kitlesel göç akınlarına uğramayacaktı.
- Gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk ve işsizlik büyük ölçüde giderilmiş olacaktı.
- Başta Doğu ve Güneydoğulular olmak üzere tüm ulusumuza uzun yıllar kâbus yaşatan bölücü terör, 30 bini aşkın insanımızın ölümüne ve yaklaşık 100 milyar dolarlık ekonomik kayba sebep olamayacaktı.
- Bugün aş ve iş derdi olan insanlarımız köy-kentlerin sağladığı ekonomik ve kültürel kalkınma sayesinde bu sorunları yaşamayacak ve dolayısıyla bölgelerinde terör örgütlerinin ve laiklik dışı yapılanmaların barınmasına bu ölçüde fırsat vermeyecekti.
- Türkiye bugün yaşadığı sorunların hemen hiçbirini yaşamayacaktı; yaşasaydı bile çok azını yaşayacaktı.
- Çünkü Türkiye, bölgesinin yanı sıra dünyanın da sayılı ülkeleri arasında yer alacaktı.
- Özetle ülkemiz, her açıdan çağdaş ülkeler arasındaki yerini almış olacaktı.


kaynak:DSP bildirgesi

Tarım Reformu Uygulama Projesi

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, gereksiz müdahalelerin azaltılarak ekonominin sürdürülebilir şekilde büyümesi ve yoksulluğun azaltılması için gerekli ortamı sağlamaya imkân veren ve gelecekte Avrupa Birliği (AB)'ne katılma için gerekli zeminin oluşturulmasına yönelik tarihi boyutlarda bir Ekonomik Reform Programı'nı hayata geçirmiştir. AB'ye katılım konusundaki en önemli kriterlerden biri de yeni üyelerin birleştirilmiş pazarda rekabet edecek ekonomilere sahip olmaları zorunluluğudur. Bu, tarımsal üretim, pazarlama ve işleme alanlarındaki üretim verimliliğinin artırılmasına yönelik önlemler üzerinde odaklaşmayı gerektirmektedir. Bu çerçevede, tarım alanında Tarım Reformu Uygulama Projesi adıyla bir program uygulanmaya başlamıştır.

İlk aşamadaki bu reformlar ile mevcut destekleme sisteminin kamu sektörü bütçesi tüketiciler üzerindeki yükü azaltılmış olacak ve kamu ve özel sektör yatırımlarının yanlış teşviklere göre yapılmasının önüne geçilecektir. Programın sonunda Türkiye'de, Dünya standartlarına göre rekabet edebilir ve yapay teşvikler ve sübvansiyonlar yerine gerçek mukayeseli üstünlüğe dayalı üretim modellerine sahip bir tarım ve tarımsal sanayi sektörü oluşturulması öngörülmektedir.

Tarım Reformu Uygulama Projesi, uygulamaya konacak yeni Tarım Stratejisinin temel araçlarından biri niteliğindedir. Tarım reformu faaliyetlerine destek olmak ve tarım sektörünü güçlendirmek üzere uygulamaya konan bu proje dört ana bileşenden teşekkül etmektedir;

Projenin A Bileşeni, çiftçilere sağlanan sübvansiyonların, kredi ve fiyat desteklerinin kaldırılmasının kısa vadedeki olası olumsuz etkilerinin azaltılması ve verimli üretim modellerine geçişin kolaylaştırılmasını amaçlamaktadır. Bu kapsamda;
> Doğrudan Gelir Desteği (DGD) ödemelerinden yararlanacak çiftçilerin belirlenmesi ve ödemelerin belirli bir plan dahilinde yapılmasının sağlanması,
> Bu desteğin sağlanabilmesi için ülke çapında bir çiftçi kayıt sisteminin kurulması ve bu sistemi desteklemek üzere tapu kayıtlarının bilgisayar ortamına aktarılarak, otomasyonun sağlanması konularında gerekli teknik yardım, eğitim, yazılım ve donanımın temini, Dünya Bankası kaynaklarından finanse edilmektedir.

Projenin B Bileşeni kapsamında arz fazlası olan ürünlerde, çiftçilerin alternatif ürünlere yönelmelerinin sağlanması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede;
> Yüksek sübvansiyonlu ve arz fazlası olan ürünlerin (fındık, tütün) üretiminden, daha sürdürülebilir nitelikteki ürünlere geçişin sağlanması,
> Geçiş döneminde oluşan çiftçi maliyetlerinin bir kez olmak üzere karşılanması,
> Fındık ağaçlarının sökülmesi, alternatif ürünler için girdi ödemelerinin ve geçiş döneminde tarlaların hazırlanmasına ilişkin çiftçilere yapılacak olan hibe ödemelerinin,
Dünya Bankası kaynaklarından finanse edilmesi planlanmaktadır.

Projenin C Bileşeni ile Tarım Satış Kooperatifleri'nin (TSK) ve Tarım Satış Kooperatif Birlikleri'nin (TSKB) yeniden yapılandırılması ve özerkleştirilmesiyle, kendi üyelerinin sahipliğinde üyelerine hizmet eden kuruluşlara dönüştürülmesi ve tarım ürünlerinin pazarlanması ve işlenmesinde devletin rolünün azaltılması hedeflenmekte olup, bu bileşen kapsamında aşağıdaki konular üzerinde çalışmalar gerçekleştirilecektir;

> TSK'ların mali özerkliğinin ve bağımsızlığının sağlanması ve üyesi oldukları TSKB'ler üzerindeki mülkiyet haklarını kullanma yeteneklerinin artırılarak asli fonksiyonlarına dönmelerinin sağlanması,
> TSK'ların üye çiftçiler adına ürünleri satma, işleme ve üye çiftçilere girdi sağlama yeteneklerinin artırılması,
> Bu amaçlara ulaşmak için TSK'ların yeniden yapılandırılması, personel azaltılması ve kapasite oluşturma yardımı yapılması,
> Proje kapsamına alınan TSKB'lerin, TSKB/TSK kanununa göre TSK'lara sağlamakla yükümlü olduğu pazarlama ve işletme hizmetleri konusunda kapasitelerinin artırılması,
> Katılan TSKB'lere yeniden yapılanma, gider azaltma, kapasite oluşturma ve iş geliştirme yardımının ikraz kaynaklarından sağlanması planlanmaktadır.

Projenin D Bileşeni kapsamında;

> Eğitim de dahil olmak üzere, hizmetlerin finansmanı yoluyla, Proje kapsamında gerçekleştirilecek faaliyetler ve programlar için ülke çapında bir kamuoyu bilgilendirme kampanyasının tasarımı ve uygulaması,
> Hizmetlerin finansmanı yoluyla, tarımsal istatistik, laboratuvar ve gıda testi, ürün sigortası ve/veya Programla ilgili diğer faaliyetlere ilişkin teknik desteğin ve danışmanlık hizmetlerinin sağlanması,
> Malların, servislerin ve ilave işletme giderlerinin finansmanı yoluyla, Proje uygulanmasının izlenmesi ve değerlendirilmesinde Proje Koordinasyon Birimine destek sağlanması,
> Dış denetim hizmetleri ve eğitim de dahil olmak üzere, malların ve hizmetlerin finansmanı yoluyla, izleme ve değerlendirme, satın alma ve mali yönetim faaliyetleri konularında, Projenin yönetimi ve uygulanmasında, PKB ve PUB'lara destek sağlanması planlanmaktadır.
KAYNAK: arip.org

Çiftçi Örgütlerinin Kurumsal Güçlendirilmesi Projesi (IRFO)

Çiftçi Örgütlerinin Kurumsal Güçlendirilmesi Projesi (IRFO), Tarım Reformu Uygulama Projesi’nin alt bileşenlerinden biri olarak, özellikle Alternatif Ürün Programı’na katılan çiftçilere kurumsal olarak güçlendirilmiş teknik yardım ve eğitim sağlamak üzere uygulamaya konulmuştur.

IRFO alt bileşenin bir diğer amacı ise mevcut gelişmiş tarımsal kooperatifler, çiftçi birlikleri, hayvancılık birlikleri, su birlikleri ile işbirliği yaparak bağımsız ve verimli çiftçi örgütlerinin gelişimini desteklemektir. Ülke çapında, özellikle kamu kurumlarının faaliyet göstermediği bölgelerde bölgesel, ulusal ve köy düzeyinde, çiftçilere ve kırsal alanda yaşayan nüfusa hizmet verebilecek güçlü çiftçi örgütlerine ihtiyaç duyulmaktadır.

IRFO kapsamında yürütülecek proje faaliyetlerinin amacı genişletilmiş eğitim ve teknik yardım ile çiftçi örgütlerinin gelişimi için olanak sağlamaktır.

Arazi Toplulaştırılması

Ülkemizdeki tarım arazileri, nesiller boyunca arazi mülkiyetinin, miras vb şekilde el değiştirmesi nedeniyle parçalanmış-bölünmüş bir parsel yapısına sahiptir. Tarım arazileri parsellerinin halihazırdaki bölünmüş-parçalanmış dağılımı; iş gücünün ve tarımsal ekipmanın parseller arasındaki aşırı dolaşımına, yollara erişim zorluğuna, tarımsal ekipmanın, araçların ve sulamanın verimsiz kullanımına, fazla sayıdaki yakın parsellerden kaynaklanan sınırlı ürün rotasyonu ve teknoloji seçimine yol açmakta olup, tarımsal üretimi önemli ölçüde sınırlandırmaktadır.

Arazi toplulaştırması alt bileşeni, Tarım Reformu Uygulama Projesi’nin bir alt bileşeni olarak arazi bölünmesi-parçalanmasından kaynaklanan bu sorunları gidermek üzere yürütülmekte olan çalışmalar kapsamında pilot olarak uygulamaya konulmuştur. Proje amacı, çiftçilerin daha az sayıda daha büyük ve daha iyi şekilli tarım arazilerinde daha verimli üretim yapabilmesini sağlamak, tarımsal üretimi geliştirmeyi, tarım arazisi sahipleri için düzeltilmiş parseller yaratmak, yeniden düzenlenmiş parsel planları içinde yeni tarla içi yolları yapmak yoluyla tarımsal üretimi geliştirmektir.

Tarım Reformu Uygulama Projesi kapsamında uygulanmakta olan Arazi Toplulaştırması faaliyetleri tarım arazisinin %51’ne sahip olan 2/3 çoğunluğun muvafakatlarının sağlanması prensibi ile uygulanmaktadır. Arazi Toplulaştırması alt bileşeni, bu prensip doğrultusunda, talebe dayalı yaklaşımla seçilmiş olan 4 il (Samsun iline bağlı Bafra Ovası, Amasya iline bağlı Gümüşhacıköy beldesi ve köyleri, Kayseri iline bağlı Yahyalı, Kocahacılı ve Yerköy, Karaman iline bağlı Sudurağı kasabası ile Aydın iline bağlı Koçarlı ve Söke ilçelerine bağlı köylerde) bazında pilot olarak uygulamaya konulmuştur. Bu uygulama kapsamında çiftçilerin fiziksel olarak yer değişikliği sözkonusu olmayacaktır.

Arazi Toplulaştırması alt bileşeni Merkez Yürütme Birimi koordinasyonunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından uygulanmaktadır.

Kırsal Kalkinma-Tarim Reformu

Tarım reformu programının finansmanı amacıyla 2001 yılında Dünya Bankası ile İkraz Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma doğrultusunda yürütülmekte olan “Tarım Reformu Uygulama Projesi (ARIP)” kapsamında 2004 yılı itibarıyla bir dizi kırsal kalkınma projeleri uygulanmaya konulmuştur:

  • Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı

  • Arazi Toplulaştırması

  • Çiftçi Örgütlerinin Kurumsal Güçlendirilmesi

KÖY BAZLI KATILIMCI YATIRIM PROGRAMI

Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı kapsamında özel ve kamu sektörüne yönelik olarak kırsal kesimde gerçekleştirecek yatırımlara belirli oranlarda hibe desteği verilmektedir. KBKY Programı 16 il bazında (Adıyaman, Ardahan, Artvin, Batman, Bolu, Burdur, Çanakkale, Denizli, Gümüşhane, Hatay, Karaman, Konya, Malatya, Niğde, Rize, Tokat) pilot olarak uygulamaya konulmuştur.

Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı, Merkez Yürütme Birimi koordinasyonunda Tarım Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü ile birlikte uygulanmaktadır.

Programın Amaçları

Kırsal alanda;

  • Gelir ve sosyal standartları geliştirmek,
  • Altyapıyı iyileştirmek
  • Tarımsal üretimi sürdürülebilirlik esası doğrultusunda artırmak,
  • Gıda güvenliğini güçlendirmek,
  • Alternatif gelir kaynakları yaratmak,
  • Mevcut kırsal kalkınma çalışmalarının etkinliğini artırmak,
  • Mevcut kamu hizmetlerini iyileştirmek,
  • Hizmetlere erişimi artırmak,
  • Girişimcilik kapasitesi yaratmak,

Uluslararası kaynakların kullanımı için kapasite oluşturmaktır.

Projelerde Aranılacak Nitelikler

Hibe verilecek projelerin aşağıdaki prensipler doğrultusunda hazırlanmış olması gerekmektedir:

  • Tarımsal sanayinin gelişmesi ve yaygılaştırılmasını sağlamak
  • Katılımcılığı sağlamak
  • Yerel kapasiteyi ve örgütlenmeyi geliştirmek
  • İstihdam yaratmak
  • Üretici gelirlerini artırmak ve çeşitlendirmek
  • Kadın ve genç nüfusun eğitim düzeyini yükseltmek ve girişimciliği teşvik etmek

Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı Kapsamında Özel Sektöre Yönelik Yatırım Konuları İçin Başvurabilecek Özel Kişi ve Kuruluşlar:

Kırsal kesimde yaşayan,

  • Tarımsal üretim yapan ve Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olan ÇİFTÇİLER,

  • Küçük ölçekli kırsal iş alanlarında faaliyet gösteren KİŞİLER,

bireysel olarak başvurabilirler.

Tarımsal üretim yapan ve Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olan çiftçilerin bir araya gelerek oluşturdukları:

  • ŞİRKETLER,

  • VAKIFLAR,

  • Tarımsal amaçlı KOOPERATİF ve BİRLİKLER ile bunların ÜST ÖRGÜTLERİ

  • Bu kuruluşların kendi aralarında oluşturacağı ortaklıklar

Çiftçi olmayan kişilerce kurulmuş olan şirketlerin bu kuruluşlarla yapacakları ortaklıklar (Ancak bu kuruluşların ortaklıktaki payının/larının hiçbir şekilde % 30’u geçemez)

Yatırım teklifi vermiş olduğu ilde yerleşik olması ve faaliyetlerinin bu il sınırları içinde olması gerekmektedir. Bu niteliklere sahip olmayan kişi ve kuruluşlar, belirtilen nitelikleri taşıyan özel kuruluşlarla ortaklık yaparak projeye katılabilirler. Ancak ortaklıktaki payının/larının hiçbir şekilde % 49’u geçemez

Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı Kapsamında Kamu Hizmetine Yönelik Yatırım Konuları İçin Başvurabilecek Kamu Kurumları:

  • Kaymakamlıklar

  • Köylere Hizmet Götürme Birlikleri

Özel Sektöre Yönelik Yatırım konuları:

1. Mısır kurutma ve depolama

2. Süt toplama, soğutma ve işleme

3. Meyve-sebze depolama, işleme, ambalajlama ve paketleme

4. Alternatif enerji kaynakları (jeotermal, güneş , rüzgar, vb)

kullanılan seraların yapımı

5. Proje illerinde Bakanlık tarafından tespit edilecek proje konusu

Kamu Hizmetine Yönelik Yatırım Konuları:

Kamu Kurumlarının başvurabileceği proje konuları, mevcut alt yapı tesislerinin (köy yolu, köy içme suyu, kanalizasyon, köy bazlı sulama tesisleri gibi) geliştirilmesi ve iyileştirilmesine yönelik yatırım konularıdır.

Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı Proje’nin Tamamlanma Süresi:

Yatırım Projelerinin en fazla 12 ayda tamamlanması gerekmektedir.

Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı Kapsamında Sağlanacak Finansman Olanakları

Özel Sektöre Yönelik Yatırımlar İçin Sağlanacak Finansman Olanakları:

Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı’na tahsis edilen 30 milyon ABD Dolarının 14 Milyon ABD Dolarlık kısmı, özel sektöre yönelik yatırım konuları kapsamında özel kişi ve kuruluşlara hibe olarak kullandırılacaktır.

Özel kişi ve kuruluşlara ait, kabul edilen projelerin toplam tutarının % 50’si hibe yoluyla karşılanacaktır. Bununla birlikte, Programdan desteklenecek projeler için toplam hibe miktarı:

Özel kişiler için 17.500 ABD Dolarını,
Özel kuruluşlar için 125.000
ABD Dolarını geçmeyecektir.

Proje toplam tutarının; özel kişiler için 35.000 ABD dolarını, özel kuruluşlar için ise 250.000 ABD dolarını aşması durumunda, artan kısmın proje sahiplerince karşılanması gerekmektedir.

Kamu Hizmetine Yönelik Yatırımlar İçin Sağlanacak Finansman Olanakları:

Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı’na tahsis edilen 30 milyon ABD Dolarının 16 milyon ABD Dolarlık kısmı kırsal alanda altyapının iyileştirilmesine, geliştirilmesine yönelik yatırım konuları kapsamında Kamu Kurumlarına kullandırılacaktır. Kamu Kurumlarına ait, kabul edilen toplam tutarının %75’i hibe yoluyla karşılanacaktır.

Programdan desteklenecek projeler için Kamu Kurumlarına kullandırılacak toplam hibe miktarı 225.000 ABD Dolarını geçmeyecektir.

Proje toplam tutarının 300.000 ABD Dolarını aşması durumunda artan kısmın proje sahibi tarafından karşılanması gerekmektedir.

Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı’ndan Karşılanacak Proje Giderleri:

Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı’ndan yalnız yatırım süresi içerisinde ve projenin gerçekleşmesi için ihtiyaç duyulan;

  • İnşaat işleri,

  • Makine ve ekipman alımı,

  • Malzeme alımı,

  • Hizmet alımı,

  • Proje yönetim giderleri karşılanacaktır.

Başvuru Zamanı

Başvuru süresi ve sona erme zamanı Bakanlık tarafından hazırlanarak Resmi Gazete’de yayınlanacak olan Tebliğ ve/veya Yönetmelik (henüz yayımlanmamıştır) ile duyurulacaktır. Son başvuru tarihinden sonra Tarım İl Müdürlüğü’ne ulaşan başvurular kabul edilmeyecektir.

Başvurulacak Yerler

Proje sahipleri, projenin gerçekleştirileceği İl’de bulunan Tarım İl Müdürlükleri’ne başvuracaklardır.

Kırsal Kalkınma Projeleri

Doğal varlıkların tahribi, çevre kirliliği gibi pek çok sorun, insanların doğal kaynakları yanlış kullanımı sonucu oluşmaktadır. Özellikle toprağın verimini yitirmesi, doğal bitki örtüsünün zarar görmesi vb. çevre sorunları, doğayı biçimlendirerek yaşayan insanların başta ekonomik durum ve sağlık açısından kayıplara uğramasına neden olmaktadır.

TEMA Vakfı kırsal kalkınma projelerini; doğal yapının bozulduğu ve yaşam kalitesinin azalması sonucu sosyoekonomik düzeyin gerilediği, ya da varolan üretim potansiyeliyle kaynakların en iyi şekilde değerlendirilmesiyle sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilebileceği yörelerde başlatmaktadır.

Kırsal kalkınma projeleriyle; doğal yapı onarılırken, mevcut potansiyelin de etkin kullanılmasıyla tarımda - hayvancılıkta - ormancılıkta gelir getiren etkinlikler yaratmak,
süregelen geçim kaynaklarını verimli kılmak, kaliteli üretimin arttırılmasıyla birlikte ekonomik düzeyin yükseltilmesi için gereken altyapı ve eğitim çalışmalarını gerçekleştirmek vb. çok yönlü girişimlerle kırsal alanda yaşam koşullarının iyileştirilmesi hedeflenmektedir.

TEMA

Köy Enstitüleri

Köy Enstitüleri sadece köyleri hedef alarak köy okullarına öğretmen, köylere tarım ve sağlık görevlisi yetiştirmek amacına dayanan ve 1940’da açılan eğitim kurumları. İlk öğretimin yaygınlaştırılması için CHP’nin 1935’teki kurultayında alınan kararlardan en önemlisi, askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapan köylü gençlerin, kısa bir eğitimden geçirildikten sonra kendi köylerinde görevlendirilmesi oldu. Bu uygulama 1936’da başladı. Açılan kursların başarılı olması üzerine Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın hazırlattığı bir proğram çerçevesinde, Eskişehir Çifteler’de, Kastamonu Gölköy’de ve İzmir Kızılçullu’da deneme mahiyetinde üç köy öğretmen okulu açıldı.

Köy Enstitülerinin kuruluş gayeleri; medrese eğitiminin yerine sözde çağdaş ve pedogojik bir sistemle kendi örf ve adetlerine zıt bir aydın grubu yetiştirmek içindi. Köy enstitüleri Anadolu çocuğunun iman yapısını sildikten sonra yerine ahlaksızlık, milliyetsizlik, maddecilik ve komünizma çatısının kurulması için girişilen hesaplı ve planlı bir teşebbüstü. Tanzimattan beri böyle bir eğitim sistemi zaten uygulanıyordu. Fakat Türk köylüsünün İslamiyetin ahlaki prensiplerine bağlılığı dolayısıyla istenilen neticeler tam manasıyla alınamamıştı. Bunu bilen zamanın idarecileri köylüye dayanmayan hiçbir devrimin kalıcı olamayacağını iyi anlamışlardı. Bu sebeple Köy Enstitülerinin görünürdeki temel hedefi eğitim ve öğretimdi. Nitekim 1939’da İsmet İnönü kendini “Milli Şef” ilan ettirmesiyle Köy Enstitülerini Eğitim ve öğretimde daha aktif duruma getirdi.

3 Haziran 1942 günkü TBMM Oturumunda Köy Enstitüleri Teşkilat Kanunu görüşülürken o günün Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel şöyle demektedir. “Köydeki Öğretmen Cumhuriyetin ve inkılabların yayıcısı ve öğreticisidir. Her konuda köylüye rehber olarak yetiştireceğimiz öğretmen köy çocuklarını bizim, siyasal düşüncemize göre yetiştirecektir...”

Yine Meclis’te 5 Haziran 1942 günkü oturumda Geçici Komisyon Başkanı Salah Yargı da Köy Enstitüsü Mezunlarının köyde “Misyonerlik” yapacaklarını açıkca belirtiyordu.

4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat kanununun 10. maddesine göre Köy Enstitüsü mezunlarının görevleri belirleniyordu. Kanuna göre Enstitü mezunu öğretmenler Köyde; Eğitim ve öğretimi yerine getirecek, halkın ekonomik ve siyasi açıdan önderi olacaktı. Aynı kanunun 11. maddesine göre ise, öğretmenin bu gayeleri gerçekleştirmesi için vereceği buyruklara herkes tarafından uyulması şartı ile köy öğretmen okulları proğramı genişletilerek 1940’da bu okullar, enstitüye dönüştürüldü ve 17 yeni köy enstitüsünün açılması kararlaştırıldı. Bu okulların çevresi içinde yer alan illerden nüfusları oranında öğrenci alınacaktı. Enstitülere beş yıllık köy okullarını bitirenlerle, üç yıllık okulları bitirenlerden iki yıllık hazırlığı başarı ile tamamlayanlar alınıyordu. Karma öğretim (Kız-Erkek bir arada) sistemine dayalı olan enstitülerde öğretim 5 yıl idi. Öğrencilerin ilk üç yıllık başarılarına bakılarak en başarılılar öğretmen, geri kalanlar ise köy hizmetlerine yönlendirilirdi. Enstitülerin yapım, öğretim ve uygulama harcamalarının karşılanmasında köy bütçelerine ve imeceye başvuruldu.

Başlangıçta çeşitli yüksek ve orta düzey meslek okullarından karşılanan öğretmen ihtiyacı, daha sonraları yeni bir eğitim kuruluşunu faaliyete geçirdi. 1942-1943 öğretim yılında Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsüne bir yüksek köy enstitüsü eklendi. Öğretim süresi üç sene olan bu okula köy enstitülerinin en başarılı öğrencileri, öğretmenler kurulu kararı ve sınavla alındı. Derslerin bir bölümü Ankara’daki bazı fakülte ve yüksek okullarda, uygulamalı dersler ise ilgili devlet kuruluşlarında görülüyordu. 1948’de toplam sayısı 21’e yükselen Köy Enstitülerinden, 5447 köy öğretmeni, 8756 eğitmen ve 3000 sağlık memuru mezun oldu.

1947’de eğitim programları büyük değişikliklere uğradı ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. 1951’de Köy Enstitülerinin programı klasik ilköğretmen okullarının programıyla birleştirildi. Daha sonraki 1954’te çıkarılan 6234 sayılı kanunla da köy enstitülerinin adı ilköğretmen okulu olarak değiştirildi.

Köy Enstitüleri Demokrat Parti hükümeti tarafından Milli ve manevi değerlere aykırı eğitim göstermesi dolayısıyla 1954’de kapatılmasına rağmen; bu okullardan mezun olanlar burada aldıkları eğitim ve ideoloji ile halk arasında faaliyetlerini günümüze kadar devam ettirmişlerdir.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

Köy Nedir ,Kısaca Köy ün Tanımı, Köy Hakkında Bilgi

Köy, mahalli idare teşkilatının en küçük yerleşim yeri, muhtar ile tüzel kişiliğe sahiptir. 5442 sayılı İl İdare Kanunu'na göre yapılan idari teşkilatta köyler, bucak ve kasabalara bağlıdır. Köy kanunu ile merkezi idareyle olan münasebetleri düzenlenmiştir. Bu kanuna göre, nüfusu 2000'den aşağı olan yerler köydür. Köyü, muhtar ve köy ihtiyar meclisi idare eder. Bunlar, seçmenler tarafından beş senede bir seçilir. Köyün öğretmeni ile imamı köy ihtiyar heyetinin tabii üyesidir.

Türkiye'de kırsal nüfusun yaşadığı yerleşme birimlerinden kırk bine yakını köy kanununun uygulandığı ve köy olarak tarif edilen yerleşme yerleridir. Geriye kalanı 26,000 yerleşim birimi ise, idari yönden köylere bağlı çiftlik, mahalle, oba, mezra, iskele ve istasyon gibi çok az haneli yerleşim yerleridir. Küçük yerleşim yerleri büyüyünce, köy kanunu uygulanmasına girildiğinden, köy adetleri değişmektedir.

Köy kanununa göre, yabancı uyruklu olanlar köyde mülk edinemezler ve İçişleri Bakanının izni olmadan orada yerleşip oturamazlar.


Şenova Köyü

Halkevleri



Halkevleri, Bir grup aydının önderliğinde, cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün düşünceleriyle oluşturulan bir Sivil Toplum Kuruluşudur.


Ulus devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti yeni bir toplum inşa etmek için 19 Şubat 1932'de, ilk olarak 14 merkezde (Afyon, Ankara, Bolu, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Eminönü, Eskişehir, İzmir, Konya, Malatya, Samsun) Halkevi kurulmuştur.


Halk evlerinin kuruluş amacı; Kemalist ideolojinin ve CHP'nin ilkelerini yaymak ve bunların parçası olan inkılapların yerleşmesini sağlamaktır. CHP programında da yer alan ifadeler bunu doğrulamaktadır. " Klasik okul yetiştirmesi dışında, yığına, devamlı ve Türkiye'nin ilerleyiş yollarına uygun bir halk eğitimi vermeği önemli görürüz. Bu hizmet için çalışan Halkevlerini devlet, imkân elverdiği kadar koruyacaktır."


Halkevleri, etkin olarak varlık gösterdiği 1932-1951 yılları arasında önemli çalışmalar yapmıştır. Pek çok yayın ve eser ortaya koymuş, pek çok insanın topluma kazandırılmasını sağlamıştır. Halkın külfetsizce toplandığı, eğlendiği, çeşitli etkinlikler içinde yer aldığı ya da izlediği halkevi ve halk odalarının en önemli özelliklerinden birisi; yaygın “halk okulu” hizmeti görmeleridir. Halkevleri, köyde ve şehirde yaşayanlar arasındaki uçurumu da asgariye indirmiş ve bu noktada oldukça önemli bir görevi başarı ile yerine getirmiştir.


Bu temelde halkevleri; dil-edebiyat, güzel sanatlar, tiyatro, spor, sosyal yardım, halk dershaneleri ve kurslar, kütüphane ve yayın, köycülük, tarih ve müze olmak üzere çeşitli kollara ayrılmıştır.


Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde alt yapısı hazırlanarak 19 Şubat 1932’de açılan halkevleri,1951 yılında kapatılmışlardır. Halkevleri 1961 yılında Türk Kültür Ocakları olarak yeniden açıldı. Daha sonra HALKEVLERİ DERNEĞİ adıyla bugünkü dernek statüsüne kavuşturuldu. Bu dönemde Halkevleri 1. Döneme göre daha farklı bir işlev ve statüyle hareket etmektedir. Ülkemizde gelişen bağımsızlık yanlısı, demokrasi, özgürlükçü düşünce ve gelişmeler Halkevlerinde de etkili olmuştur. Özellikle sistemden bağımsız demokratik bir toplumun yaratılmasında ideolojik kültürel, sanatsal üretime dönük Halkevcilik gelişmiştir. Bu dönemde günlük halk yaşamının gereksinmeleri olan yol, su, elektrik, hayat pahalılığı, baskı ve faşist saldırılar Halkevcilerin uğraş gündemlerini oluşturmuştur. 1980 lere gelinirken yaşanan iç savaş koşullarında Halkevleri faşist saldırı ve terör karşısında halkın direnme mevzileri olmuşlardır. Halkevlerinin faşizme, geriliciliğe karşı duruşu, özgürlükçü düşünce ve demokrasiden yana saf tutuşu, onu 12 Eylül faşist darbesinin boy hedeflerinden birisi haline getirmiştir. 12 Eylül Halkevlerinin maddi yapısını dağıtmış, üye ve yöneticilerini zindanlara tıkış, her türlü mal varlığını araç ve gerecini ve kültür varlıklarını (54 binek araba, çok gelişkin bir matbaa, yüz binlerce kitap, kostüm vs) talan etmiştir. Halkevleri 1987 yazında sıkıyönetim mahkemelerinden aklanarak çıkmıştır.

Köykent Projesi

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarından itibaren köyler organize olamamış, köylüler eğitilememiş ve köylülere hizmet götürülememiştir. Köylünün milletin efendiliği vazifesini yerine getirebilmesi için hiçbir aracı olmamıştır. Bu araçsızlık ve yoksunluk her zaman için çözüm bekleyen bir sorun olmuştur.

Köy kalkınmasının gerçekleştirilebilmesinde 1950’lere kadar Türkiye tarihinde iki önemli akım vardır. Bunlardan birincisi “Köy Enstitüsü”dür. Enstitüler 1940 yılı Nisan ayı itibariyle açılmaya başlanmış 1950 yılına kadar hayatta kalabilmişler, yoğun muhalefet ile son nefeslerini vermişlerdir.

Bir diğeri ‘merkez köy’ kavramı ile bir çıkış yolu bulmaktır. İdeal Cumhuriyet Köyü, Pilot Köy, Örnek Köy isimleri altında denenmiş ancak süreklilik sağlanamamıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi tarafından geliştirilerek ve ‘Köykent’ olarak ilk kez 1969 seçim bildirgesiyle kamuoyuna açıklanan “Toprak işleyenin, su kullananındır” vurgusunun yapıldığı seçim bildirgesinde köykentlerin amacı köylünün kendi şehrini yaratması olarak ortaya konmuştur. Köykentlerin merkez köylerden farkı, projenin basit ekonomik ereklerin ötesinde sosyal içeriğin ağır bastığı bir toplumsal dönüşüm ve kalkınma projesi olmasıdır. Bu dönemde Köy İşleri Bakanlığı tarafından 1973 yılında yayımlanan raporda, köykent yaklaşımının amacı dört madde halinde özetlenmiştir:

i) Az sayıda personel ve az yatırımla, en kısa zamanda kırsal kesim nüfusunun tüm gereksinmelerinin karşılanması
ii) Hızlı nüfus artışının ortaya çıkardığı fazla nüfusun bir bölümü ile işsiz nüfusun köykentlerde iş olanaklarına kavuşturulması
iii) İş olanaklarına kavuşturulan kırsal nüfusun kentlere akımı sonucunda büyük kentler civarında oluşacak nüfus yığılmalarını engelleyerek, sağlıklı kentleşmenin sağlanması
iv) Kırsal alanların sınaileşmesi için zorunlu olan altyapı ve hizmetlerin köylülere daha kısa sürede ve daha düşük maliyetle sunulabilmesi

Projenin babası olan Bülent Ecevit, Köykentlerde köylerin değil, hizmetlerin, okulların ve sağlık ocaklarının birleştirileceğini, birbirine yakın konumda olan köylerde emeklerin, bilgilerin ve maddi olanakların ortaklaştırılacağını söylemiştir. Yine Ecevit’e göre bu sayede, köylüler, verimli tarım işletmelerinin yanı sıra, ortaklaşa sanayi işletmeleri de kurabilecekler, kültür ve spor tesislerinden ortaklaşa yararlanabileceklerdir. Köykentler hem köyün özelliklerini taşıyacak hem de kentlerin olanaklarına kavuşacaklardı.

Proje, 1978-1979'da Ecevit başkanlığında, CHP iktidarı döneminde Ordu ve Bolu'da birer köyde uygulanmaya başlamıştır. İlk köykent projesi 1978 yılında Bolu’nun Taşkesti beldesi etrafında uygulanmaya başlanmıştır. Bir kereste fabrikası yapılmış, 1984’te kurulan kooperatif aracılığıyla ikinci dünya savaşından kalma bir buhar kazanı ile donatılmıştır. Bu kooperatif sayesinde orman köylüsü halen ürünlerini değerlendirebilmektedir. İkinci köykent denemesi Ordu’nun Mesudiye İlçesi civarında yapılmıştır. Dokuz köyü kapsayan projede içme suyundan telefon santraline, kütüphaneden kooperatife, fabrikadan okula eksiksiz bir sosyal ve ekonomik yapılaşma gerçekleştirilmiştir. Köykent projesi 1979’da yapılan ara seçim sonrasında CHP’nin iktidardan ayrılması ile sonuçlanamamıştır.

TAHA EYMİR

Köyden Kente Göç(İç Göç)

İÇ GÖÇLERİç göçler 1950 'den sonra Ulaşımın gelişmesi ve sanayileşme ile artış göstermiştir.
İç Göçün (Köyden Kente) Sebepleri
1. Hızlı nüfus artışı,
2. Tarım alanlarının miras yoluyla küçük parçalara ayrılması,
3. Tarımda makineleşme ile işsizliğin oluşması (bu genelleme Karadeniz bölgesi için geçerliliğini yitirir.).
4. Eğitim hizmetleri, alt yapı hizmetlerinin yetersizliği,
5. Kan davaları ve terör.
6. İklim ve yer şekillerinin olumsuz etkileri.
7. Sağlık hizmetlerinin yetersizliği (en az etkili).
8. İş imkanlarının sınırlı olması.
9. Kentlerde sanayinin gelişmiş olması.
Köyden Kente Göçün Sonuçları
1. Nüfusun dağılışında dengesizlik olur.
2.Yatırımların dağılışında dengesizlik olur.
3. İşsizlik ortaya çıkar.
4.Konut sıkıntısı olur. Sonuçta gecekondulaşma olur.
5.Sanayi tesisleri (fabrikalar) kent içinde kalır.
6. Çevre sorunları artar.
7.Trafik, eğitim-sağlık problemleri olur.
8.Alt yapı hizmetlerinin götürülmesi zorlaşır.
9.Kültür çatışması olur.
10.Kırsal kesimdeki yatırımlarda verimsizlik olur.
Köyden Kente Göçü Önlemek İçin
1.Sulamalı tarım yaygınlaştırılmalı,
2.Modern tarım yöntemleri yaygınlaştırılmalı.
3.Besi ve ahır hayvancılığı geliştirilmeli.
4.Eğitim -sağlık hizmetleri geliştirilmeli.
5.Tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalı
6.Alt yapı hizmetleri geliştirilmeli (yol ,su, elektrik, haberleşme).

KÖY-KENT PROJESİ BİR FANTEZİ OLARAK KALMAMALIYDI

Ülkemizde köylerden kente ekonomik yönlendirmeden yoksun, plansız-programsız bir göç olgusu yaşandığı, bu göçün kentleri de sorunlar yumağı haline getirdiği
herkesçe görülmekte ve bilinmektedir.

Bir yerleşim biçimi olarak Atatürk döneminde 1932 yılında hazırlanan Birinci Sanayi Planı’nda “İdeal Cumhuriyet Köyü” adı altında köylerin kentleştirilmesini
öngören kapsamlı bir kırsal yerleşim projesi hazırlanmıştır. Bu projede zamanın koşulları içinde tarım arazilerinin düzenlenmesinden köy gübreliği ve hayvan
mezarlığı oluşturulmasına; değirmen ve fabrika yapımından konuk evi, çocuk bahçesi ve öğretmen evi yapımına, panayırdan köy gazinosuna kadar her türlü
tarımsal, ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel altyapı yer almaktadır.

Cumhuriyetin kazanımlarını kırsal kesime etkin biçimde ulaştırabilecek ve kırsal kalkınma için etkili olabilecek bu projenin uygulanmasında ne yazık ki
süreklilik sağlanamamıştır.

Daha sonra siyasi partilerin kırsal kalkınma modellerinde Pilot Köy, Örnek Köy, Tarım Kentleri ve Merkez Köyleri projesiyle karşılaşıyoruz. Değişik adlar
adı altındaki bu projeler, sosyal ve kültürel hizmetleri merkez ve çevre köylere düşük bir maliyetle ulaştırmayı amaçlamaktadır.

Bu kavramların yerini 1969 yılında, “kalkınma köyden başlayacak” sloganıyla özdeşleşen KÖY-KENT adı altında daha iddialı bir toplumsal dönüşüm ve kalkınma
projesine bıraktığını görüyoruz. KÖY-KENT projesi yukarıdan aşağı olan kalkınma yöntemi yerine, tabandan yukarıya doğru bir kalkınma yöntemini ve mekansal
planlamayı, kooperatifler aracılığı ile kırsal kesimde yeni bir üretim sisteminin oluşturulmasını ve kırsal sanayinin kurulmasını öngörmektedir. Proje,
bu sayede köylerden kentlere olan kontrolsüz göçü de önleyecektir.

1978 yılında, Köyişleri ve Kooperatifler Bakanlığı’nın Van’ın Özalp İlçesi Dorutay köyü ve çevresindeki 13 köyde ÖZALP KÖY-KENTLER demeti projesi, Orman
Bakanlığı’nın Bolu’nun Mudurnu ilçesinde merkezi nitelikli ve tek geçim kaynağı orman ürünleri olan Taşkesti köyünde bir kereste entegre tesisini merkez
ve çevredeki 16 köy tarafından kurulan kalkınma kooperatifi ile birlikte kurması iki pilot KÖY-KENT uygulamasını oluşturmuştur.

İki ayrı bakanlık tarafından yürütülen ve eşgüdümden yoksun bu iki uygulamanın değişik nedenlerle (gerekli çalışmalar yapılmadan uygulamalara geçilmesi,
iktidar değişikliği gibi) başarısızlıkla sonuçlandığını görüyoruz.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nce 1998 yılına gelindiğinde Diyarbakır-Bismil Çeltikli ve Hatay-Hassa-Gülpınar’da bölgedeki göçerlerin yerleşik hayata
ve teknik hayvan yetiştiriciliğine geçmelerini amaçlayan iki ayrı merkez köy uygulaması başlatılmıştır.

Bu alanda en son örneği, Başbakan Bülent Ecevit’in Kasım 2001’de Ordu’nun Mesudiye ilçesinin Çavdar köyünde bazı altyapı ünitelerinin açılışını yaptığı,
9 köyün birleşmesiyle somutlaşan KÖY-KENT projesi oluşturmaktadır.

Gerçekte bir kırsal alan dönüşüm ve kalkınma modeli olarak KÖY-KENT projesi, kırsal alanda devlet-köylü işbirliği ile kırsal sanayinin kurulmasını sağlayan
ve büyük metropollere plansız-programsız büyük göçleri sınırlandıran, ekonomik olduğu kadar sosyal, eğitimsel ve kültürel boyutlarıyla da tipik örnek uygulamaları
oluşturmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde Dünya Bankası yönetiminden yapılan, köy-kentlerin bir kırsal kalkınma modeli olarak benimsendiğine ve yaygınlaştırılması için finansman
sağlanacağına dair açıklamalar, kırsal kalkınma bağlamında olumlu bir işaret olarak algılanmaktadır.

Yeterli gelirden yoksun ve işletmesi sürekli parçalanan çiftçi, kırsal sanayi köylere götürülerek kalkındırılmadıkça, göç olgusuyla şehirlerin köyleşmesi
ve gecekondulaşması da kaçınılmazdır.

Köylerin kentleştirilmesinin evrensel önemi ve 2001 yılı itibariyle ülkemizde 35 bin 109 köyün bulunduğu gerçeği dikkate alınırsa, Cumhuriyetin değerlerini
kırsal kesime ulaştırabilecek böyle bir projenin bu denli ihmal edilmesi düşündürücüdür.

Atatürk’ün başlattığı fakat tüm yurda yaymak için ömrünün yetmediği, her yere eksik, yarım ve yüksek maliyetli hizmet anlayışı yerine merkezi bir yerde
tam ve ucuz maliyetli hizmet verme, kır ve kent arasındaki yaşam koşulu ve gelişmişlik farklarını ortadan kaldırma, kırsal sanayii kurma ve tarımdaki fazla
nüfusu yerinde istihdam etme/ iç göç hareketini sınırlama ve sağlıksız kentleşmeyi önleme anlayış ve uygulamaları son yıllarda önemini daha fazla hissettirmeye
başlamıştır.

Doç. Dr. Mehmet Ali TESBİ

Ecevit, Köy-kent projesinin fikir babası olmuştu...


Vefat eden eski Başbakanlardan Bülent Ecevit, Köy-kent Projesinin fikir babası ve uygulayıcısı olmuştu.
İlk örneği Bolu'nun Mudurnu ilçesine bağlı Taşkesti'de ortaya konan proje, daha sonra Ordu Mesudiye'de uygulanmıştı.
Seçilmiş pilot bölgelerdeki kırsal nüfusun yaşam kalitesini artırmayı amaçlayan Köy-kent Projesiyle, kırsal kesimdeki yollar, su ve atıksu hizmetleri, sağlık olanakları, eğitim hizmetleri ile gelir getirici faaliyetlerde iyileştirmeler hedeflenmişti.
Bülent Ecevit, Köykent Projesini 1970'lerin ortasında ortaya atmış, ancak ilk pilot uygulama 1978 yılında Taşkesti'de yapılmıştı.
Ecevit, projeye ilişkin ''fakir bir bölgeydi. Sınırlı bir uygulama yaptık. Bir sonraki yıl bölgeye gittiğimde ise aradan geçen kısa süreye rağmen, bölge kasabalaşmıştı. Banka şubesi bile açılmıştı. O zamanın koşulları nedeniyle proje sürdürülemedi'' ifadesini kullanmıştı.

ORDU-MESUDİYE
Bülent Ecevit'in son başbakanlığında da, Köy-kent Projesi yine gündeme gelmiş ve ilk Köykent taslak modeli Ordu-Mesudiye'de uygulanmıştı.
Mesudiye ilçesi Çavdar köyünde başlanan Proje, 15 Haziran 2000 tarihinde başlatıldı. Proje, 21 Ağustos 2000 tarihinde Başbakan'a sunuldu. ''Çavdar köyü merkezli 9 köyü kapsayan'' proje, üç aşamadan oluşuyordu.
Projede, birinci aşamada elektrik, haberleşme ve kadastro çalışmaları, ikinci aşamada eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler, kültür, gençlik ve spor, sosyal hizmetler ve diğer hizmetler, üçüncü aşamada ise ekonomik ve kırsal kalkınmaya yönelik tarım, orman, turizm, sanayi ve ticaret alanlarındaki hizmetler bulunuyordu.
Dünya Bankası tarafından da desteklenmesi öngörülen proje için, 2002 yılında 900 bin dolarlık hazırlık kredisi gönderilmiş ve çalışmalar başlamıştı.
Ancak söz konusu proje, 2003 başında iptal edilirken, 150 bin doları harcanan 900 bin dolarlık hazırlık kredisinin geri kalan kısmı da iade edildi. 300 milyon dolarlık kredi, projenin başarılı olması halinde 4 milyar dolara kadar çıkabilecekti.
Bu uygulama sonrası ülkenin çeşitli yörelerinden 200'ün üzerinde başvuru yapılmış, bu başvurulardan Van (Özalp), Düzce (Kaynaşlı), Kastamonu (Daday), Niğde (Çiftlik) ve Mersin (Tarsus) merkezli beş pilot proje uygulama alanı olarak belirlenmişti.

''TÜRKİYE'NİN KÖYLERİ KENTLEŞECEK''
Öte yandan Ecevit, Eylül 2002'de Başbakanlığı döneminde Van'da halka hitaben yaptığı konuşmada Köy-kent Projesini şu sözlerle özetlemişti:
''Köy-kentle köyler bir araya gelmeyecek, köylülerin gücü bir araya gelecek. Bizim ülkemizde yaklaşık 35 bin köy ve bir o kadar da mezra var. Devletin gücü bu köylerin, mezraların her birine erişmeye yetmiyor. Her köye yeterli sağlık ekipleri gönderilemiyor. Her köye yeterli okullar kurulamıyor.
Fakat köy-kentle, birbirine yakın köyler arasında işbirliği kurulacak, 4-5 köye okul götürmek yerine köy-kentlere okullar yapılabilecek. Şehirlerdeki gibi sağlık ekipleri kurulabilecek. Tek bir köyün halkı fabrika kuramaz. Ama birbirine komşu 10 köyün halkı, devletin de yardımıyla fabrika kurabilecek... Bu şekilde inşallah çok yakında Türkiye'nin köyleri kentleşecek.''

Güneydoğu Anadolu'da KÖY-KENT projesi




Kırsal alanda yaşayanların yaşam standartlarını yükseltmeyi, kırsal yerleşim alanlarının birer cazibe merkezi haline getirilerek nüfusun bu alanlarda tutulmasını sağlamayı ve daha üretken bir kırsal topluluğun yaratılmasını amaçlayan Köy-Kent Projesi çerçevesinde yürütülen faaliyetlere devam ediliyor.

Köy-Kent Projesi Başbakanlık tarafından, Van İli Özalp İlçesi'ne bağlı Dorutay Köyü ve çevresindeki 13 köyde uygulanmak üzere programlanmış; GAP Bölgesi dışında olmakla birlikte GAP İdaresi'nin de teknik desteği istenmiştir.



Köy-Kent Projesi 1970'li yılların sonunda bugün uygulanmakta olduğu alanda denenmiş; ve o denemeden günümüze Dorutay Köyü çevresindeki köylerde oldukça gelişmiş bir ulaşım ağı, bir bölümü atıl kalmış okul, sağlık ocağı vb. donatım tesisleri ile işlemez vaziyette sulama göletleri, Dönerdere Köyü'nde hayatta kalma mücadelesi veren bir kooperatif ve mandıra tesisi kalmış bulunmaktadır.

Proje sürdürülebilir insani kalkınma prensipleri çerçevesinde yeniden ele alınırken bölgede hiyerarşik bir yerleşim düzeninin planlanması ve yerleşimler arasında fonksiyonel ilişkiler kurulması gereği vurgulanmıştır. Bu amaçla Köy-Kent’in, çevresinde hizmet vereceği küme köyler ve bağlı bulunduğu ilçe merkezi ile birlikte düşünülmesi ve bunlar arasında hiyerarşik ilişkilerin uygulamalara yansıtılması gerekmektedir. Örneğin; Köy-Kent'te yapılacak her türlü tesis için küme köylerde bir uç hizmet biriminin (gerekirse seyyar) olarak programlanması, aynı sektörde ilçede de daha üst kademe hizmet biriminin oluşturulması ve desteklenmesi önerilmiştir.

Projeye destek çalışmaları çerçevesinde, GAP İdaresi uzmanlarından oluşan 6 kişilik bir ekip 25-27 Eylül 2000 tarihlerinde Van, Özalp, Dorutay Köyü ve çevresindeki köylerde bir inceleme gezisi gerçekleştirmiştir. Van ve Özalp'te ilgili kuruluş yetkilileri ile toplantılar yapılarak projenin sosyal, ekonomik ve mekansal bileşenlerden oluşan kapsamlı içeriği irdelenmiştir. Arazide yapılan incelemede ise proje kapsamındaki köylerin sosyo-ekonomik yapısının ortaya konulması; halkın sorunlarının, beklenti, ihtiyaç ve katılım potansiyellerinin belirlenmesi ve katılımcı bir proje uygulaması için daha ayrıntılı çalışmalara ön hazırlık yapılması amaçlanmıştır.

Bu amaçla bir görüşme formu geliştirilmiş ve GAP İdaresi Bölge Müdürlüğü eliyle 2000 yılı Ekim ayının ilk haftasında köy bazında doldurulmuştur. Bu formların dökümü ve değerlendirmesi yapılmış olup Köy-Kent uygulaması için seçilmiş olan bölgenin mevcut agro-ekonomik yapısı ve potansiyelleri ile önerilecek entegre kırsal kalkınma programlarının temellerini belirleyen bir rapor halinde derlenmiştir. Bu raporda çalışma alanındaki acil sorunların çözümü ve proje uygulaması için gerekli fiziki altyapı temini, donatım tesisleri ıslahı, mera ve sulama tesisleri ıslahı ile tarımsal destekler de dahil olmak üzere yapılması gerekli işlemler ve öncelikler belirlenmiştir.

Ecevit ve Köykent

Ecevit'in siyasi hayatında en çok hatırlanan çalışması Köy-Kent projesidir. Kırsal bölgelerdeki yaşam kalitesini ve refahı artırmayı amaçlayan proje altyapı, sağlık ve eğitim gibi hizmetlerin köylere götürülmesini öngörüyordu. Bu proje ilk olarak Bolu'nun Mudurnu ilçesine bağlı Taşkesti köyünde uygulandı. Kaynak bulunamadığı için proje birkaç pilot uygulamayla sınırlı kaldı.

Köy-Kent projesine 300 milyon $ kredi

Köykent Projesi`ne 300 milyon dolarlık yatırım kredisi sağlayacak Dünya Bankası, bankacılık sektörüne 1 milyar 350 milyon dolar kredi verilmesini önümüzdeki günlerde görüşecek

Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi Ajay Chibber, ``Köykent Projesi`ne başlangıç olarak 300 milyon dolarlık yatırımla başlama konusunda bir karar almış bulunuyoruz`` dedi.``Köykent Projesi`` ile ilgili bilgi almak üzere Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Selçuk Polat`la görüşmek üzere Başbakanlık`a gelen Chibber, çıkışta yaptığı açıklamada, Polat`la birlikte Köykent Projesi`ni ele aldıklarını belirtirken, daha önce Başbakan Bülent Ecevit, Rahşan Ecevit ve Polat ile birlikte Ordu`nun Mesudiye İlçesi`nde bir ziyarette bulunduklarını ve buradaki pilot projeyi incelediklerini hatırlattı. Söz konusu ziyaretin ardından projeyi destekleme kararı aldıklarını ifade eden Chibber, ``Bu projenin Türkiye açısından çok yenilikçi ve çok önemli bir proje olduğunu düşünüyoruz. Özellikle kırsal kesimlerde köylülere daha iyi hizmetler getirilmeye çalışılacaktır`` diye konuştu.

kaynak:Yeni Mesaj Gazetesi



Kırsal Kalkınma

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarından itibaren organize olamamış dağınık kırsal yerleşim, her zaman için çözüm bekleyen bir sorun olmuştur. Sorunun çözümünde ise ‘merkez köy’ kavramı bir çıkış yolu olarak görülmüştür. Bu anlayışla cumhuriyetin ilk yıllarında İdeal Cumhuriyet Köyü, Pilot Köy, Örnek Köy gibi denemeler geliştirilmekle birlikte bu uygulamalarda süreklilik sağlanamamıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi tarafından geliştirilerek ve ‘Köykent’ olarak ilk kez 1969 seçim bildirgesiyle kamuoyuna açıklanan Toprak işleyenin, su kullananındır vurgusunun yapıldığı seçim bildirgesinde köykentlerin amacı köylünün kendi şehrini yaratması olarak ortaya konmuştur. Köykentlerin merkez köylerden farkı, projenin basit ekonomik ereklerin ötesinde sosyal içeriğin ağır bastığı bir toplumsal dönüşüm ve kalkınma projesi olmasıdır.

Uygulamalar

Proje, 19781979'da Ecevit başkanlığında, CHP iktidarı döneminde Van ve Bolu'da birer köyde uygulanmaya başlamış ama 1979'da yapılan ara seçim sonrasında CHP'nin iktidardan ayrılması ile sonuçlanmamıştır.

2002 yılında Ordu`nun Mesudiye İlçesi`ni ziyaret eden ve buradaki pilot projeyi inceleyen Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi olan Ajay Chibber, Köykent Projesi`ne başlangıç olarak 300 milyon dolarlık yatırımla başlama konusunda bir karar almış bulunuyoruz demiş ve bu projenin Türkiye açısından çok yenilikçi ve çok önemli bir proje olduğunu düşündüklerini, özellikle kırsal kesimlerde köylülere daha iyi hizmetler getirilmeye çalışılacağını belirtmiştir.

Bolu-Taşkesti Köykent Projesi

1978 yılında ilk köykent projesinin uygulandığı Taşkesti beldesinde kurulan fabrikada 23 kişi çalışmakta, kooperatif sayesinde orman köylüsü ürünlerini değerlendirmektedir.

1984'de açılan, Taşkesti ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkındırma Kooperatifi'nin çalıştırdığı kereste fabrikası, ikinci dünya savaşı yıllarından kalma bir buhar kazanı ve 1970'li yılların teknolojisine sahip makinelerle üretime devam etmektedir.

Mesudiye Köykent Projesi

Yöredeki dokuz köyü kapsayan projede içme suyundan telefon santralına, kütüphaneden kooperatife, fabrikadan okula eksiksiz bir sosyal ve ekonomik yapılaşma gerçekleştirildi.Proje zamanın Mesudiye Kaymakamı Şafak Başa'nın öncülüğünde, yine zamanın Başbakanlık Müsteşar yardımcısı Selçuk Polat'ın desteğinde bir yıldan az bir sürede tamamlandı