31 Mayıs 2008 Cumartesi

AB’de tarım reformu hazırlığı

Avrupa Birliği Komisyonu, yıllık 60 milyar dolardan fazla bir rakamla birliğin en büyük harcama kalemi olan Ortak Tarım Politikası için yeni öneriler açıklamaya hazırlanıyor.


Reform planlarında süt kotalarının 2015’e dek kalkması ve çiftçilere ürettikleri gıda miktarına göre değil, çevreye saygı, gıda güvenliği, hayvanların yaşadığı koşullar gibi kriterler üzerinden destekleme ödemeleri yapılması önerilerinin yer alması bekleniyor.

Büyük çiftliklere yapılan ödemelerin de azaltılacağı tahmin ediliyor. Buradan elde edilen tasarruf ise geleneksel aile çiftliklerinin desteklenmesini öngören yeni kırsal kalkınma politikasına aktarılacak.

İngiltere Maliye Bakanı Alistair Darling, AB’nin reformları daha da ileri götürerek çiftçilere yapılan tüm doğrudan ödemeleri kaldırması gerektiğini savundu. Ancak komisyonun tarımdan sorumlu üyesi Mariann Fischer Boel, bu önerinin uygulanmasının siyaseten imkansız olduğu görüşünde.

BBC Avrupa Editörü Mark Mardell de Boel’in büyük olasılıkla haklı olduğunu söylüyor. Mardell’e göre tarım sübvansiyonlarından en çok faydalanan ülke olan Fransa eski sistemin bazı unsurlarını devam ettirmek için büyük bir uğraş verecek. Mardell, bu konuda gelecek ay ve yıllarda birlik içinde yoğun tartışmaların yaşanacağını da belirtiyor.

Avrupa Komisyonu’nun yeni önerilerinin kabul edilmesi için 27 üye ülke ve Avrupa Parlamentosu’nun da onayı gerekiyor.

GIDA KRİZİ REFORMU GEREKLİ KILIYOR

Tarım politikasında reform isteyenler, dünyada gıda fiyatlarının arttığı bir dönemde Avrupalı çiftçilerin ekonomik açıdan güçlü olduğunu, bu yüzden değişime daha istekli olacağını savunuyor. Ayrıca bu krizin, tarım politikalarında reform gereğini bir kez daha ortaya koyduğunu belirtiyorlar.

Buna karşılık örneğin Fransızlar, gıda fiyatlarındaki artış yüzünden Mısır, Haiti, Meksika gibi ülkelerde çıkan isyanlara dikkat çekerek, tarım sübvansiyonlarının Avrupa’nın gıda güvenliği politikasının temel taşı olarak korunması gerektiğini söylüyor.

Tartışmalı bir tarım yasasının gündemde olduğu ABD’de de benzer tartışmalar var. Gelişmekte olan ülkeler ise bu tartışmaları kaygıyla izliyor ve zengin ülkelerin çiftçilerine destek vermesinin kendi rekabet şanslarını yok denecek kadar azalttığını vurguluyor.

27 Mayıs 2008 Salı

Organik Tarım Nedir?

Organik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Organik tarımın amacı; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Organik tarımın geçmişi 20.yüzyıla dayanmaktadır. Zira çevre bilinci ve ozon tabakasındaki incelme ve dünya geleceğinin tehlikeye girmesi gibi konular gündeme gelmiştir.

Önceleri çok çeşitli yöntemler ve teoriler geliştirilmiş, hatta bu yöntemlere astrolojik boyutlar katılarak ay ve yıldızların etkisini de üretime katan ekoller ortaya çıkmıştır. Tüm bu ekoller incelendiğinde görülen temel öğe; ekolojik dengenin korunarak, bitkisel ve hayvansal üretimin birlikte aile işletmeciliği şeklinde yapılması, dolayısıyla üretimden tüketime kısa devrelerin kurularak kendi kendine yeterliliğin sağlanmasıdır.

Bu özelliği nedeni ile 1. ve 2. Dünya savaşları arasında popüler olan organik tarım 1950 yılından sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin Marshall yardımı ile önemini yitirmiş, sağlanan ekonomik katkılar ve aşırı desteklemeler sonucu entansif tarım süratle yayılmış, makineleşme, kimyasal ilaç ve gübreler ile kimyasal katkı maddeleri kullanılmaya başlanılmıştır. 60’lı yılların sonunda Avrupa Topluluğu'nun uyguladığı tarımsal destekleme politikaları, 1970 de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi de bu gelişmeye katkıda bulunmuştur.

Ancak "Yeşil Devrim" olarak adlandırılan bu tarımsal üretim artışının dünyadaki açlık sorununa bir çözüm getirmediğini, aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını süratle bozduğunu gören kişi ve gruplar bu konuda araştırmalara başlamışlardır. Bu araştırmaların sonucunda bilim çevreleri ve sivil toplum örgütlerinin baskısıyla 1979 yılından itibaren DDT grubu pestisitlerin kullanımı A.B.D.'den başlayarak tüm dünyada yasaklanmıştır. Bu durumda organik tarım tekrar gündeme gelmiş, 1980 yılından sonrada tüketicilerin baskısıyla aile işletmeciliği şeklinden çıkarak ticari bir boyut kazanmıştır. ABD'de 0-2 yaş grubu çocuk mamalarının imalinde organik ürünlerin kullanılmasını zorunlu tutan yasanın da bu ticari boyuta katkısını belirtmek gerekir.

Organik ürünler ticarete konu olunca beraberinde kontrol ve sertifikasyona ilişkin yasal düzenlemeler gündeme gelmiştir. Avrupa'da önceleri her ülke kendine göre bazı düzenlemeler yapmış, daha sonra 24 Haziran 1991 tarihinde Avrupa Topluluğu içinde organik tarım faaliyetlerini düzenleyen 2092/91 sayılı yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Ülkemizde organik tarım faaliyetleri 1986 yılında Avrupa'daki gelişmelerden farklı şekilde, ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda, ihracata yönelik olarak başlamıştır. Önceleri ithalatçı ülkelerin bu konudaki mevzuatına uygun olarak yapılan üretim ve ihracata, 1991 yılından sonra Avrupa Topluluğunun yukarıda adı geçen Yönetmeliği doğrultusunda devam edilmiştir. Daha sonra 2092/ 91 sayılı yönetmeliğin 14 Ocak 1992 tarihinde yayımlanan 94 /92 sayılı ekinde; Avrupa Topluluğuna organik ürün ihraç edecek ülkelerin uymak zorunda olduğu hususlar ayrıntıları ile belirtilmiş ve ülkelerin kendi mevzuatlarını uygulamaya koymaları ve bu mevzuatın da dahil olduğu çeşitli teknik ve idari konuları içeren bir dosya ile Avrupa Topluluğuna başvurmaları zorunluluğu getirilmiştir.

Avrupa Topluluğu'ndaki bu gelişmelere uyum sağlamak üzere Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çeşitli kurum ve kuruluşların işbirliği ile Yönetmelik hazırlama çalışmalarına başlamış ve "Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik" 24.12. 1994 tarihli ve 22145 sayılı Resmi Gazete' de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmeliğin bazı maddelerinde uygulamada rastlanılan aksaklıkları gidermek ve organik tarım faaliyetleri sırasında yapılacak kusur ve hatalara karşı uygulanacak yaptırımların da yönetmelikte yer alması için, 29.06.1995 tarihli ve 22328 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik ile değişiklik yapılmıştır. Daha sonra 11.07.2002 tarihli ve 24812 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe girmiştir. Organik ürünlerin üretimi, tüketimi ve denetlenmesine dair kanun tasarısı Hükümetin acil eylem planı içerisinde yer almış ve 5262 sayılı “Organik Tarım Kanunu” 03.12.2004 tarihli ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Kanuna gereğince hazırlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” 10.06. 2005 tarihli ve 25841 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Organik Tarım Kanun ve Yönetmelik esaslarına göre üretilen bitkisel ve hayvansal tüm ürünler organik olarak değerlendirilir ve Yönetmelikte ayrıntıları verilen etiket ve özel organik tarım logosu ile pazarlanır.

"Avrupa Topluluğuna Organik Ürün İhraç Eden 3.Ülkeler" listesinde yer almak üzere de gerekli bilgileri içeren bir "Teknik Dosya" hazırlanarak öngörülen süre içinde Dışişleri Bakanlığı kanalıyla resmi başvuru yapılmıştır.

kaynak: tarim.gov.tr

25 Mayıs 2008 Pazar

Köykent



Köykent, Türkiye Cumhuriyeti'nin Köy Ensitüleri Projesi'nden sonraki en kapsamlı kırsal kalkınma projesinin adıdır. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 1969 yılı seçim bildirgesinde yer almış, daha sonra da bu dönemde kurulan Köy İşleri Bakanlığı tarafından benimsenerek geliştirilmiştir. Bakanlığın 1973 yılında yayımladığı raporda, köykent yaklaşımının amacı üç madde halinde özetlenmiştir:

  1. Az sayıda personel ve az yatırımla, en kısa zamanda kırsal kesim nüfusunun tüm gereksinmelerinin karşılanması,
  2. Hızlı nüfus artışının ortaya çıkardığı fazla nüfusun bir bölümü ile işsiz nüfusun köykentlerde iş olanaklarına kavuşturulması,
  3. Böylece, iş olanaklarına kavuşturulan kırsal nüfusun kentlere akımı sonucunda büyük kentler civarında oluşacak nüfus yığılmalarını engelleyerek, sağlıklı kentleşmenin sağlanması.

Bülent Ecevit, Köykentlerde köylerin değil, hizmetlerin, okulların ve sağlık ocaklarının birleştirileceğini, bir köyün kendi başına fabrika kuramayacağını ama biribirine yakın konumda olan ve emekleri, bilgileri ve maddi olanakları birleşen köykentler sayesinde, köylüler, verimli tarım işletmelerinin yanısıra, ortaklaşa sanayi işletmeleri de kurabileceklerini, kültür ve spor tesislerinden ortaklaşa yararlanabileceklerini, öylelikle kentlerin tüm olanaklarının köylere de ulaşmış olacağını belirtmiştir.

Köykentler ile, köylünün kalkınması ve kırsal alanların sınaileşmesi için zorunlu olan altyapı ve hizmetlerin köylülere daha kısa sürede ve daha düşük maliyetle sunulabilmesi, böylece, tarımsal sınaileşmenin altyapısının da hazırlanması amaçlanmıştır.

kaynak:vikipedi

Köykent Nedir?

Türkiye'de 35 bin 113 köy ve yaklaşık 45 bin mezra bulunmaktadır. Buna göre, nüfusumuzun yarıya yakınını köylüler oluşturmaktadır. Bu nedenle kalkınmanın köylerden başlatılması zorunludur.

Ancak, Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in çeşitli konuşmalarında dile getirdiği gibi, bu kadar çok ve dağınık olan yerleşim birimlerinin sorunlarını devletin tek tek çözmesi mümkün değildir.

Adına köy-kent dediğimiz proje ise köylü-devlet işbirliğiyle köyleri en kolay yoldan kalkındırmanın anahtarıdır.

Köy-kentler, birbirine ulaşım kolaylığı olan 5-10 köyün gücünün birleştirilmesiyle, yani köylülerin kendi aralarında kooperatifleşerek örgütlenmeleriyle kurulabilmektedir. Ecevit, bunu şöyle anlatmaktadır:

"Her köye okul kurulsa, sekizer sınıflı ilköğretim okullarına yeterli sayıda ve nitelikte öğretmen bulunamaz. Nitekim bulunamıyor.

Her köyde bir sağlık ocağı yapılsa, bu ocaklardan her birine doktor, hemşire, ebe, hastabakıcı, yeterli araç ve gereç veya lojman yetiştirilemez. Nitekim yetiştirilemiyor.

Her köye cankurtaran, her köye itfaiye sağlanamıyor. Hele 45 bin mezraya bu olanaklardan ve hizmetlerden hemen hiçbiri ulaştırılamaz. Nitekim ulaştırılamıyor. Bu sorun ancak 'köy-kentler' ve 'merkez köyler'le çözülebilir.

Ancak bu ikisi biribirinden farklıdır. Kimi yerlerde, özellikle terör tehlikesinin bulunduğu yörelerde, dağınık köyleri 'merkezî köy' çatısı altında birleştirmek gerekebilir. Buna özellikle köye dönüşün başladığı Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde yer yer gerek duyuluyor.

Fakat her yerde köyleri birleştirip yeni köyler kurmaya devletin gücü yetmeyeceği gibi, merkez köy uygulaması köylüyü tarlasından, bahçesinden uzak da düşürebilir.

Köy-kent uygulamasında ise köylüler yerinden yurdundan olmayacaktır.

Köy-kentlerde köyler değil, hizmetler birleştirilecek, okullar birleştirilecek, sağlık ocakları birleştirilecektir. Devletin katkıları ile köylülerin gücü birleştirilecektir.

Diyelim ki biribirine yakın beş veya on köy bir köy-kent oluşturdu... Bu köylerin her birine ayrı ayrı okullar kurulması yerine, köy-kent halkının uygun göreceği bir yerde bir tek büyük okul kurulacak.

Bu büyük okula köy çocukları otobüslerle ulaştırılacak; yeterince öğretmen sağlanabilecek; öğretmenlere konut sağlanabilecek; öğrenciler bilgisayardan ve her türlü çağdaş öğretim araç ve gereçlerinden yararlanabilecekler.

Her köye spor olanakları kurulabilir. Kitaplıklar kurulabilir. Çağdaş hayvancılık için ortak tesisler kurulabilir. Ama bir köy kendi başına fabrika kuramaz.

Birbirine komşu konumda olan; emeklerini, bilgilerini ve kooperatiflerini köy-kentlerde birleştiren köylüler ise verimli tarım veya hayvancılık işletmelerinin yanı sıra ortak sanayi işletmeleri de kurabilirler.

Nitekim Ordu’nun Mesudiye ilçesine bağlı 9 köyde başlatılan köy-kent uygulamasıyla yörenin orman ürünlerini değerlendiren bir fabrika köylülerin katkısıyla kuruldu. Köye dönüş de başladı.

Köy-kentlerle birlikte çarşılar oluşacak, her türlü işyerleri oluşacak, bankalar kurulabilecek, işsizlik azalacak ve giderek tümüyle ortadan kalkacak.

Böylece kısa sürede kentlerin tüm olanakları köylere de ulaşmış olacak.

Köy-kentler sayesinde kentlere akım azalacak ve köylüler bulundukları yerlerde kentlileşecekler.

Köylüler, kent uygarlığının, büyük kentlerin tüm nimetlerinden göçe zorlanmaksızın ve aile bağları sarsılıp kopmaksızın yararlanabilecekler.

Bazı büyük kentlerde işsizliğin veya kültür çatışmasının neden olduğu sorunlar da giderek sona erebilecek.

Köy-kentler kırsal alanda eğitimin düzeyini de yükseltecektir.

Köy-kent hareketi ile köylüyü ve bütün Türkiye’yi kalkındırmanın yolu açılmış olacaktır."

Sayın Ecevit'in yaklaşık 30 yıl önce gündeme getirdiği köy-kent projesi, eğer o yıllarda başlatılabilseydi;
- Köylerimiz kentleşme sürecine girecek, köylümüz de köyünde kentlileşecekti.
- Kentlerimizde çarpık yapılaşma olmayacaktı.
- Kentlerimiz, köylülerin kitlesel göç akınlarına uğramayacaktı.
- Gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk ve işsizlik büyük ölçüde giderilmiş olacaktı.
- Başta Doğu ve Güneydoğulular olmak üzere tüm ulusumuza uzun yıllar kâbus yaşatan bölücü terör, 30 bini aşkın insanımızın ölümüne ve yaklaşık 100 milyar dolarlık ekonomik kayba sebep olamayacaktı.
- Bugün aş ve iş derdi olan insanlarımız köy-kentlerin sağladığı ekonomik ve kültürel kalkınma sayesinde bu sorunları yaşamayacak ve dolayısıyla bölgelerinde terör örgütlerinin ve laiklik dışı yapılanmaların barınmasına bu ölçüde fırsat vermeyecekti.
- Türkiye bugün yaşadığı sorunların hemen hiçbirini yaşamayacaktı; yaşasaydı bile çok azını yaşayacaktı.
- Çünkü Türkiye, bölgesinin yanı sıra dünyanın da sayılı ülkeleri arasında yer alacaktı.
- Özetle ülkemiz, her açıdan çağdaş ülkeler arasındaki yerini almış olacaktı.


kaynak:DSP bildirgesi

Tarım Reformu Uygulama Projesi

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, gereksiz müdahalelerin azaltılarak ekonominin sürdürülebilir şekilde büyümesi ve yoksulluğun azaltılması için gerekli ortamı sağlamaya imkân veren ve gelecekte Avrupa Birliği (AB)'ne katılma için gerekli zeminin oluşturulmasına yönelik tarihi boyutlarda bir Ekonomik Reform Programı'nı hayata geçirmiştir. AB'ye katılım konusundaki en önemli kriterlerden biri de yeni üyelerin birleştirilmiş pazarda rekabet edecek ekonomilere sahip olmaları zorunluluğudur. Bu, tarımsal üretim, pazarlama ve işleme alanlarındaki üretim verimliliğinin artırılmasına yönelik önlemler üzerinde odaklaşmayı gerektirmektedir. Bu çerçevede, tarım alanında Tarım Reformu Uygulama Projesi adıyla bir program uygulanmaya başlamıştır.

İlk aşamadaki bu reformlar ile mevcut destekleme sisteminin kamu sektörü bütçesi tüketiciler üzerindeki yükü azaltılmış olacak ve kamu ve özel sektör yatırımlarının yanlış teşviklere göre yapılmasının önüne geçilecektir. Programın sonunda Türkiye'de, Dünya standartlarına göre rekabet edebilir ve yapay teşvikler ve sübvansiyonlar yerine gerçek mukayeseli üstünlüğe dayalı üretim modellerine sahip bir tarım ve tarımsal sanayi sektörü oluşturulması öngörülmektedir.

Tarım Reformu Uygulama Projesi, uygulamaya konacak yeni Tarım Stratejisinin temel araçlarından biri niteliğindedir. Tarım reformu faaliyetlerine destek olmak ve tarım sektörünü güçlendirmek üzere uygulamaya konan bu proje dört ana bileşenden teşekkül etmektedir;

Projenin A Bileşeni, çiftçilere sağlanan sübvansiyonların, kredi ve fiyat desteklerinin kaldırılmasının kısa vadedeki olası olumsuz etkilerinin azaltılması ve verimli üretim modellerine geçişin kolaylaştırılmasını amaçlamaktadır. Bu kapsamda;
> Doğrudan Gelir Desteği (DGD) ödemelerinden yararlanacak çiftçilerin belirlenmesi ve ödemelerin belirli bir plan dahilinde yapılmasının sağlanması,
> Bu desteğin sağlanabilmesi için ülke çapında bir çiftçi kayıt sisteminin kurulması ve bu sistemi desteklemek üzere tapu kayıtlarının bilgisayar ortamına aktarılarak, otomasyonun sağlanması konularında gerekli teknik yardım, eğitim, yazılım ve donanımın temini, Dünya Bankası kaynaklarından finanse edilmektedir.

Projenin B Bileşeni kapsamında arz fazlası olan ürünlerde, çiftçilerin alternatif ürünlere yönelmelerinin sağlanması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede;
> Yüksek sübvansiyonlu ve arz fazlası olan ürünlerin (fındık, tütün) üretiminden, daha sürdürülebilir nitelikteki ürünlere geçişin sağlanması,
> Geçiş döneminde oluşan çiftçi maliyetlerinin bir kez olmak üzere karşılanması,
> Fındık ağaçlarının sökülmesi, alternatif ürünler için girdi ödemelerinin ve geçiş döneminde tarlaların hazırlanmasına ilişkin çiftçilere yapılacak olan hibe ödemelerinin,
Dünya Bankası kaynaklarından finanse edilmesi planlanmaktadır.

Projenin C Bileşeni ile Tarım Satış Kooperatifleri'nin (TSK) ve Tarım Satış Kooperatif Birlikleri'nin (TSKB) yeniden yapılandırılması ve özerkleştirilmesiyle, kendi üyelerinin sahipliğinde üyelerine hizmet eden kuruluşlara dönüştürülmesi ve tarım ürünlerinin pazarlanması ve işlenmesinde devletin rolünün azaltılması hedeflenmekte olup, bu bileşen kapsamında aşağıdaki konular üzerinde çalışmalar gerçekleştirilecektir;

> TSK'ların mali özerkliğinin ve bağımsızlığının sağlanması ve üyesi oldukları TSKB'ler üzerindeki mülkiyet haklarını kullanma yeteneklerinin artırılarak asli fonksiyonlarına dönmelerinin sağlanması,
> TSK'ların üye çiftçiler adına ürünleri satma, işleme ve üye çiftçilere girdi sağlama yeteneklerinin artırılması,
> Bu amaçlara ulaşmak için TSK'ların yeniden yapılandırılması, personel azaltılması ve kapasite oluşturma yardımı yapılması,
> Proje kapsamına alınan TSKB'lerin, TSKB/TSK kanununa göre TSK'lara sağlamakla yükümlü olduğu pazarlama ve işletme hizmetleri konusunda kapasitelerinin artırılması,
> Katılan TSKB'lere yeniden yapılanma, gider azaltma, kapasite oluşturma ve iş geliştirme yardımının ikraz kaynaklarından sağlanması planlanmaktadır.

Projenin D Bileşeni kapsamında;

> Eğitim de dahil olmak üzere, hizmetlerin finansmanı yoluyla, Proje kapsamında gerçekleştirilecek faaliyetler ve programlar için ülke çapında bir kamuoyu bilgilendirme kampanyasının tasarımı ve uygulaması,
> Hizmetlerin finansmanı yoluyla, tarımsal istatistik, laboratuvar ve gıda testi, ürün sigortası ve/veya Programla ilgili diğer faaliyetlere ilişkin teknik desteğin ve danışmanlık hizmetlerinin sağlanması,
> Malların, servislerin ve ilave işletme giderlerinin finansmanı yoluyla, Proje uygulanmasının izlenmesi ve değerlendirilmesinde Proje Koordinasyon Birimine destek sağlanması,
> Dış denetim hizmetleri ve eğitim de dahil olmak üzere, malların ve hizmetlerin finansmanı yoluyla, izleme ve değerlendirme, satın alma ve mali yönetim faaliyetleri konularında, Projenin yönetimi ve uygulanmasında, PKB ve PUB'lara destek sağlanması planlanmaktadır.
KAYNAK: arip.org

Çiftçi Örgütlerinin Kurumsal Güçlendirilmesi Projesi (IRFO)

Çiftçi Örgütlerinin Kurumsal Güçlendirilmesi Projesi (IRFO), Tarım Reformu Uygulama Projesi’nin alt bileşenlerinden biri olarak, özellikle Alternatif Ürün Programı’na katılan çiftçilere kurumsal olarak güçlendirilmiş teknik yardım ve eğitim sağlamak üzere uygulamaya konulmuştur.

IRFO alt bileşenin bir diğer amacı ise mevcut gelişmiş tarımsal kooperatifler, çiftçi birlikleri, hayvancılık birlikleri, su birlikleri ile işbirliği yaparak bağımsız ve verimli çiftçi örgütlerinin gelişimini desteklemektir. Ülke çapında, özellikle kamu kurumlarının faaliyet göstermediği bölgelerde bölgesel, ulusal ve köy düzeyinde, çiftçilere ve kırsal alanda yaşayan nüfusa hizmet verebilecek güçlü çiftçi örgütlerine ihtiyaç duyulmaktadır.

IRFO kapsamında yürütülecek proje faaliyetlerinin amacı genişletilmiş eğitim ve teknik yardım ile çiftçi örgütlerinin gelişimi için olanak sağlamaktır.

Arazi Toplulaştırılması

Ülkemizdeki tarım arazileri, nesiller boyunca arazi mülkiyetinin, miras vb şekilde el değiştirmesi nedeniyle parçalanmış-bölünmüş bir parsel yapısına sahiptir. Tarım arazileri parsellerinin halihazırdaki bölünmüş-parçalanmış dağılımı; iş gücünün ve tarımsal ekipmanın parseller arasındaki aşırı dolaşımına, yollara erişim zorluğuna, tarımsal ekipmanın, araçların ve sulamanın verimsiz kullanımına, fazla sayıdaki yakın parsellerden kaynaklanan sınırlı ürün rotasyonu ve teknoloji seçimine yol açmakta olup, tarımsal üretimi önemli ölçüde sınırlandırmaktadır.

Arazi toplulaştırması alt bileşeni, Tarım Reformu Uygulama Projesi’nin bir alt bileşeni olarak arazi bölünmesi-parçalanmasından kaynaklanan bu sorunları gidermek üzere yürütülmekte olan çalışmalar kapsamında pilot olarak uygulamaya konulmuştur. Proje amacı, çiftçilerin daha az sayıda daha büyük ve daha iyi şekilli tarım arazilerinde daha verimli üretim yapabilmesini sağlamak, tarımsal üretimi geliştirmeyi, tarım arazisi sahipleri için düzeltilmiş parseller yaratmak, yeniden düzenlenmiş parsel planları içinde yeni tarla içi yolları yapmak yoluyla tarımsal üretimi geliştirmektir.

Tarım Reformu Uygulama Projesi kapsamında uygulanmakta olan Arazi Toplulaştırması faaliyetleri tarım arazisinin %51’ne sahip olan 2/3 çoğunluğun muvafakatlarının sağlanması prensibi ile uygulanmaktadır. Arazi Toplulaştırması alt bileşeni, bu prensip doğrultusunda, talebe dayalı yaklaşımla seçilmiş olan 4 il (Samsun iline bağlı Bafra Ovası, Amasya iline bağlı Gümüşhacıköy beldesi ve köyleri, Kayseri iline bağlı Yahyalı, Kocahacılı ve Yerköy, Karaman iline bağlı Sudurağı kasabası ile Aydın iline bağlı Koçarlı ve Söke ilçelerine bağlı köylerde) bazında pilot olarak uygulamaya konulmuştur. Bu uygulama kapsamında çiftçilerin fiziksel olarak yer değişikliği sözkonusu olmayacaktır.

Arazi Toplulaştırması alt bileşeni Merkez Yürütme Birimi koordinasyonunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından uygulanmaktadır.